4 Ekim 2009 Pazar

we<3selpakmendil

boğaz şişken hapşırınca hissedilen acı, cidden çektiğim en kötü acılar top5 ine girebilir. cidden.
bi de şımarıklık yapıcağım insan da hasta olup ilgi beklediği zaman tadı çıkmıyo kiiiii!

13 Eylül 2009 Pazar

napoli//istanbul

when the moon hits you eye like a big pizza pie
that's amore
when the world seems to shine like you've had too much wine
that's amore
when the stars make you drool just like a pasta fazool
that's amore
when you dance down the street with a cloud at your feet
you're in love
when you walk down in a dream but you know you're not
dreaming signore
scuzza me, but you see, back in old napoli
that's amore!

11 Ağustos 2009 Salı

oh this sour times!

Tatilimi yapıp döndüğümden beri pek gri geçmeye başlayan günlerime renkler kattı sokağımın sonundaki dondurmacı; çeşit çeşit dondurmalarının renkleriyle. (Bir tane ingilizce öğretme serisi vardı bir gazeteyle verilen, hani 2000 senesinde falan, televizyonlarda bile ingilizce öğretmeye dayalı programların olduğu zamanlar, hoş çok da severdim hepsini ama bir tane dergi vardı öyle, siyah-beyaz bir dünyada kötü birinin boyundurluğu altında yaşayan bir karakter vardı, sonra bir arkadaşı oluyordu renkler diyarından, bunu kaçırıyordu renkler dünyasına falan; o geldi aklıma ama bir türlü hatırlayamadım. "Bi buldurun be!"Neyse..)
Efendim Mürefteden döndüğümüz günün ertesi günü, babamla çıktık sokağa markete gidip alışveriş yapmaya. Fakat mevzubahis market bim öğle tatilinde olduğundan kapı duvar olmuş. Eve gitsek, yine gelmek zorundayız, zaten 15 dkk kalmış bitmesine aranın. Biz de yıllardır marketin yanında duran ama hiç mi hiç gitmediğimiz dondurmacıya oturduk, kornette dondurmalarımızı söyledik. Klasik karışımım olan vişne-limon-vanilyalı dondurmayı tatmamla olay budur demem bir oldu işte.
Bir limonlu dondurma söyledikten sonra o dondurmanın limon aromalı ama gayet tatlı ve bayık hatta beyaz bir şey olarak gelmesi nasıl bir hayal kırıklığıdır ey okuyucu! Ama o gün dilimin üzerindeki şey sapsarı ve kesinlikle tamamen ekşiydi!! Vişnenin de doğaya özdeş şekilde ekşi olduğundan bahsetmeme gerek yoktur herhalde.
İşte o günden sonra en önemli sosyal aktivitem dondurmacıma gidip limonlu dondurmadan yemek oldu. Kilolara karşı savaşımdaysa tek avuntum en hafif ve şekersiz olan tatlıyı yiyor olmam:)
Yine de
Yaşasın Gaye Dondurma!
ehehehe

4 Temmuz 2009 Cumartesi

veni vici vokke

Hatırlayabildiğim en eski zamanlardan: Doksanlı yılların çılgınlıklarını yaşadığımız zamanlardan biriydi o gün. O kadar "90" lardaydık ki daha bilgisayar bile girmemişti evimize. Kozyatağındaki evimizde, salondayız. Salonun ortasında kocaman bir koli, açılıp açılıp içine bakılmış ama gönlümüzce yırtıp koliyi içindeki yepyeni Sony müziksetimize ulaşamamışız. Babam gelecek bekliyoruz, hepberaber "bizim" olacak müziksetimiz.

-Ya inanmıyorum CD bile çalabiliyor!
-Radyosu da vaar!
-Oha kaset kaydı yapabiliyorsun!!

Ve bütün kurulumu tamamdır Sony' nin. Hepimiz o kadar heyecanlıyız ki kimse koltuğa falan oturmuyor. İşi olmayan ben bile küçücük halimle ayaktayım. Annem, babam ve dayım da öyle.

-Hadi bakalım

Evdeki bir kasedi getiriyorum. Çıtır bilmemneler grubunun bir kasedi ama içi bambaşka, toplama kaset o. Kasetimizi koyuyoruz müziksetimize, şarkı başlıyor ve Sony' mizin hoparlörlerinden ilk sesler çıkıyor...

skin head, dead head
everybody gone bad
situation, aggravation
everybody allegation
in the suite, on the news
everybody dog food
bang bang, shock dead
everybody's gone mad

Herkesin suratında bir gülümseme, ben yerimde duramıyorum ve dayım ses silindirini durana kadar çeviriyor. Sesi sonuna kadar açık!

all i wanna say is that
they don't really care about us
all i wanna say is that
they don't really care about us

-Meltem gelsene buraya bak!

beat me, hate me
you can never break me
will me, thrill me
you can never kill me
do me, sue me
everybody do me
kick me, kike me
don't you black or white me

Babamın çağırdığı yere geliyorum, pencereye bakmamı söylüyor. Hayatımda ilk defa böyle bir şey görüyorum, pencerenin camı sesin yüksekliğinden zangır zangır sallanıyor, biraz daha zorlanırsa kesinlikle kırılacak diye düşünüyorum, ama korkamıyorum çünkü yerimde duramıyorum zıplıyorum

all i wanna say is that
they don't really care about us
all i wanna say is that
they don't really care about us

*******

25 Haziranı 26 ya bağlayan gece, kocaman kız olmuşum, ertesi gün finalim var erkenden yatmışım uyuyorum, telefonuma bir mesaj geliyor, Nupe yazmış merak ediyorum uyku sersemi açıyorum.
"Michael Jackson öldü"
Kafamda böyle bir şeyi anlamlandıramıyorum, gerçek olma ihtimalini düşünmüyorum, bir tür geyik, şaka diye düşünüp tekrar uykuma dönüyorum. Uyumadan önce, müzik setini ilk aldığımız gün Michael Jackson ın sesiyle zangırdayan camları düşünüp gülümsüyorum...

25 Haziran 2009 Perşembe

yıldızlı blog

*baby i can feel your halo
pray it won’t fade away

*Bir saattir falan Halo yu dinliyorum. Bir Beyonce şarkısını bu kadar sevebileceğimi hiç bilmezdim gerçekten. Söz müzik ses her şeyi çok güzel bu şarkının ya!

*Şu an Haziranın sonu, ama ben hala sosyolojiyle işletmeyle uğraşıyorum. Yazın okul hiç çekilmiyor efendim zor tutuyorum kendimi çengelköyden geçerken denize atlamamak için=)

*Ares ile aramızda bağlantı sorunları olduğu bir dönemde kendisini limewire ile aldattım ama mutluluğu bulamadım, ilk kullanımda virüs buldu çok kınadım. Tam o sırada sadık Aresim bağlanabildi ve eski mutlu hayatımıza geri döndük.

*Deniz demişken haftaya bugünlerde tatilde olacağım gerçeğinin güzelliği sayesinde ayakta durabiliyorum.

*Sivrisineklerle mücadelemde raid yetmiyor artık, her eve bi' obama lazım.

*Dün bir film izledim ki oynayan kız aynı ben, kendimi yazmışlar resmen, çok garipti.

*Sivrisinek demişken gerçekten çok fazlalar.

*Hava çok fazla sıcak...

*Avrupa Yakası' nın resmen bittiğine inandıramıyorum kendimi, çok büyük bir fanı falan da değilim ama hep sanki hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Beklentimin çok fazla olduğunun farkında olduğum için beğenemeyecekmişim gibi geliyor final bölümünü, ne kadar geç izlersem o kadar iyi.

*Finallerimin devam ettiğinden bahsetmiş miydim?

*Bir vantilatörüm bile yok...

*Marmara Denizini kahverengi denizanaları işgal ediyormuş.

*Gülben Ergen'in çocuklarını doğurmasına gereğinden fazla sevindim, birinin adını da Ares koyacakmış ona daha da sevindim=) Resmen çocuk doğurmak istiyorum yok böyle bir şey...

*Su buharlaşıyor, para buharlaşıyor, şu kilolar niye buharlaşmıyor ey sistem!

*Anayasa Hukukundan kalanlar kervanına ben de katıldım, sonuna kadar kalmaya devam!

*Karne niyetine transkriptimi alıp sülaleme göstermek niyetindeyim, böyle alıştım...

*Tekrar ve tekrar: Çok sıcak...

4 Haziran 2009 Perşembe

girişimci günlükleri

Bu hafta içinde gerçekten bir şeye çok üzüldüm. Girişimcilik Klübümüz bu yıl içinde organize edilmiş en güzel "sertifikalı konferanslar bütünü etkinliği" ni hazırlamışlar. (bunların daha genel geçer bi adı yok mu yahu?) Fakat pazartesi günü başlayan bu etkinlik için ellerinde olmayan gecikmelerden dolayı tanıtımlarını cuma gününde yapmak zorunda kalmışlar. Biz de tesadüf eseri Nupe ciğimle masamızın üstüne bırakılmış olan broşür sayesinde öğrendik etkinliği ve "oha ohaa kimleri getirtmişler mutlaka gitmeliyiz" dedik ama pazartesi konferans salonunda 30 kişiyi aşmıyor olduğumuzu görmek beni gerçekten çok üzdü. Kampüsümüzde alakasız insanların çağırıldığı genelde uyuklayarak geçirilen nice konferansların çok fazla reklamı yapıldı, hüsranla sonuçlandı fakat sessiz sedasız gittiğimiz bu konferanslarda hem inanılmaz eğlendik hem de çoook fazla şeyler öğrendik.
kariyer.net in nasıl çalıştığını, kadın girişimciler adına bir derneğin var olduğunu ve bu dernekten gelip bize kendi girişimcilik hikayelerini anlatan kadınların ne kadar tatlı olduklarını öğrendik, kurukahveci mehmet efendiden bir güzel orta kahvelerimizi içip deneyimli işletmecileriyle binyüz derse bedel resmen bir "sohbet" yaptık, güllüoğullarından baklava sözü aldık(detay vermedi ama benim aklım baklavada), osman sınav ın ne kadar kısa boylu bir adam olduğuna hayret ettik, emre kınay ın çok meşgul bir insan olduğuna karar verdik.
Kısacası her oturumuyla (iptal edilenler dahil:))dolu dolu bir seminer oldu, çok daha büyük bir ilgiyi hak ediyordu. Ben de Girişimcilik Kulübünü burdan bu güzel etkinlik için tebrik ederim fakat bir dahakine reklamını ne kadar yapabiliyorsanız yapın hisarımızın buna ihtiyacı var=)

kampingen ailesi

Biz bu haftasonu kampa gittiiikkk!!
Üç aile birlikte artık mayıs geleneği haline gelen bir kamp olayımız var. Gidiyoruz, odun topluyoruz, ateş yakıyoruz, yemekler yiyoruz, çadırlarımızı kuruyoruz, uyku tulumlarıyla geceyi geçiriyoruz falan filan. Geçen sene de öss yüzünden gidemediğim için zaten pek bir özlemiştim kamp yapmayı. Geçen sene bensiz ilk defa 2 geceliğine gidildi ve herkes çok zevk aldı(hep 1 gece kalırdık). Bu sene de 2 gecelikti kampımız ve şansıma geçen yıl gidilen yere gidildi: Bolu-Kartalkaya... O kadar sevmişler ki ilk defa aynı yere iki defa gittik. Haliyle ben de çok merak ettim ama orayı görünce üçüncü kampın potansiyelini bile gördüm. Sanki İsviçre' nin yaylalarına çıkmışız da kamp yeri arıyoruz, bir yer bu kadar mı huzur dolu ve dünyadan uzak olabilir? Upuzun çam ağaçları ve menderes çizen bir dere... (burdan bütün coğrafya hocalarıma selam ederim) Arabadan iner inmez bendeki kene korkusu anında bitti ve canım kamp arkadaşlarım Ebrar ve İpek in tavsiyelerine uyarak ayakkabıyı çorabı atıp paçalarımı sıyırıp dereye girdim. Kamp alanını hazırlamak büyüklerin, 3 gün boyunca yanacak ateşin odunlarını toplamak biz ortancaların ve küçüklerin görevi. Derenin diğer tarafında daha çok odun olunca dereye çıkmaktan kamp alanımızda evimizdeymişçesine çıplak ayaklarla dolaşmaya başladık. Bundan en büyük çıkarı ise über boyutlu karıncalar elde ettiler ki ısırdıkları yerler kaşınmaktan yara oldu.
Kamplarımıza dair anormal olan bir durumu yazmak istiyorum ki bu durum yemeklerdir. Yapılabilecek en fazla şeyin evde yapılmış mezemsi şeylerle mangal yapmak olduğunu düşünüyor her insan ama bizim kampımız maşallah padişah kampı... Evet, sac kavurma yapan da, kahvaltı için iki kilo undan hamur kızartması yapan da, her yemekten sonra bir güzel türk kahvesini cezvede köpürte köpürte yaparak içen de biziz!!
Kısacası her zamanki gibi eğlenceli, kafa dinletici, negatif elektiriklerden kurtarıcı bir kamptı, ama ben yatağımı ve tuvaletimi 1 günden daha fazla ayrı kalamayacak kadar çok seviyorum=)