25 Şubat 2009 Çarşamba

dişsiz meltem bovary

Kendimi dünyanın en tembel bloger ı hissediyorum. Bu yüzden vicdan azabı duymamak için bir günlük mahiyetinde kullanayım şu satırları.
Tatil bitti, iyi ki de bitti. Okulu çok da fazla özlemedim ama daha önce de yazdığım gibi boş gezenin boş kalfası olmak pek bana göre değil. Hem artık gecenin 4 ünde yatıp ertesi günü kaçırmak da istemiyorum. Yeni hocalar, yeni dersler; birazcık daha zor geçecekmiş gibi geliyor bu dönem.
Neyse efendim bugün de ağzımda son kalan 20 lik dişimden kurtuldum sonunda. Kocaman köklü bembeyaz bir azı dişi başucumda duruyor araştırıcam bakalım dişlerimden zar yapabilecek bir zanaatkar bulabilecek miyim. eğer dişlerimden zar yaptırabilirsem herhalde hiç yanımdan ayırmam onları sonra da torunlarıma verebilecek güzel bir şeyim daha olur=). Anlatması şimdi güzel tabii ama çekilirken verdiği his, acımasın diye verilen morfinin getirdiği 4 saatlik uyku ve morfinin etkisi geçtikten sonra gelen şişlik ve acı pek de güzel değil.=) Neyse ki apranax ismindeki mucizevi ağrı kesici var.=))
Bu sıralar "Madame Bovary" yi okuyorum. Bunu okumalıyım diye alıp kitaplığıma kaldırıp sonra okumaya fırsat bulamadığım kitapların arasındaydı. Keşke alır almaz okusaydım bir klasik romandan beklenmeyecek derecede akıcı ve güzel giden bir kitap. Tamamen okuduktan sonra bir analizini yaparım ama kitaplığımdaki şu "okunacaklar" bölümünü biraz azaltmaya karar verdim. Her zaman yaptığım "bir kitabı kapağına bakarak değerlendirme" işini bir kenara koymam gerekiyor ki saklı cevherleri de okuyabileyim. Evet.

9 Şubat 2009 Pazartesi

sen n'aptın saint valentine?

Aylardan şubat! Hem sevgi, aşk, bulutlar falan bir ay, hem de en samimiyetsiz, en satılık ruhlu ay. Sevginin kutlanmasına, yaşarken bir soluk alıp sevdiklerimizi mutlu etmeye adanmış çok güzel bir günü içinde taşısa da, yok anacım öyle 14 şubat olmaz olsun. Bir kere Türkiye'de tamamen yanlış anlaşılmış bir gün 14 Şubat, adından kaybediyor: Sevgililer Günü! Bütün sevgililer bugünü sevgilileri ve 20 kağıtlık gülleriyle beraber geçirmek zorundalar, bekarlar da kendi aralarında toplanıp önce "bekarlık sultanlıktır" havalarında 14 Şubatı karalayacak, sonra alkolün etkisiyle "nescafe bile 3 ü bir arada ben hala yanlızım!" moduna geçecek, sonra da birbirlerinin sevgilisi olmuş bir şekilde günü bitirecekler:)
Halbuki aşıklar o kadar paralar bayılmak zorunda kalmasalar, bekarlar komplekse girmese, sevgililerin değil de sevginin günü olsa, arkadaşımıza annemize babamıza; sevdiğimiz, bizim için değerli olan her insana sadece bir kart atsak, sadece onların bizdeki anlamlarını anlatsak, pırlantalarla değil sadece sözlerle.
Ve evet pırlantaa, kompleksli bekar sloganı gibi de olsa, evet, 14 şubat maalesef ki bir ticari rant günü ve bu durum en çok pırlantalar için geçerli. Bir taş, sadece bir taş zaman içinde nasıl bu kadar "sevgiyi anlatmanın en özel yolu" olabilmiş - ki bu kadar pahalı bir yol kesinlikle sevginin kenarından bile geçmez- gerçekten anlamıyorum. Sadece 14 şubat gelsin geçsin de sevgililer günü reklamları kalksın istiyorum!

Bense 14 şubatta ne bir aşk böceği olacağım, ne de bekarlığa kahrediceğim. ÜAL Rugby Club- İstanbul Rugby Center maçına gideceğim. Eheh ne kadar romantik değil mi:) Go üsküdar go!!

not:sevgi nedir? sevgi emektir. O halde sevdiğinize el emeği bir şey yapın onu hediye edin
tamamen alakasız not2: ne yağmur yağdı bugün be!


bzztttt(maçtan sonra gelen not): güldük eğlendik coştuk, 19-5 yendik=)

6 Şubat 2009 Cuma

tatil?

evet tatil. Ve tatilde olduğum ne kadar da belli! Tdk sözlüklerinde karşılığı "dinlenme ve eğlenme için ayırılmış zaman" tarzı bir şey olsa da tatil benim için çok farklı bir boyutta. "3 hafta boşsun meltem ne bok yersen ye" repliğiyle hayattan kovulmuşum gibi hissediyorum şu an. Hatta öyle bir kovulma ki looney tunes çizgi filmlerindeki gibi kapıdan sadece bir bacak görünür ve meltemin kıçına bir de tekme koyarmış gibi:)
Çalışma aşığı falan değilim. Hatta büyük bir üşengeç olduğum çevremden saklayamadığım bir gerçek ama, üşengeç olmanın legal olduğu bu tatil durumu da şu an beni öldürüyor. Dönemsel bir şey de değil her uzun tatilde bu oluyor. (haftasonlarına asla çamur atmak istemem hayır, cumartesi can pazar canandır yeri geldiğinde)
Spor salonuna gitmek dışında düzenli yaptığım hiç bir şey yok, o kadar finallerin arasında bir boş zaman bulayım da iki sayfa kitap okuyayım diye kıvranırken, kitabı elime almamla bırakmam bir oluyor şimdi. Süslenmek, dışarı çıkmak, iki insan görmek, gezmek fikirleri bile "aman aman" dedirtiyor. Galiba kötü olmadan iyinin ne anlamı kalır vari bir mantık var bu işte. Uğraşıp didinecek bir şey olmayınca kendini iyi hissettiren şeyler zevk vermemeye başlıyor artık. İşte bu yüzden ben birazcık stresi seviyorum. Her zaman hayatımızda istemediğimiz şeyler olmalı ki istediklerimiz daha değerli olsun.
Hadi bari okul çabuk açılsın ki hiç değilse akşam eve gelince izlediğim film bir şeye benzesin!

not:Zayıflama yolunda olduğumu unutacak yada unutturacak değilim! bu hafta iki kilo verdiğimi şuraya yazayım bari :)